19 Ağustos 2011 Cuma

Ferdan Ergut - Kapital, Kuran ve Başka Metinlere Dair (19.08.2011)

Çevremizde kitapların/ideolojilerin/teorisyenlerin v.s. tek “doğru” yorumu olduğunu –ve elbette o doğru yorumun kendi yorumu olduğunu- söyleyen pek çok kişi var. Monist (tekçi) düşünce biçimi, kültürümüzün ayrılmaz bir parçası ne de olsa. Monizm bahsini ciddiye almak lazım. Sağ, sol, liberal, sosyalist, muhafazakar farketmiyor. Bütün bu ideolojiler, monist bir perspektiften (“Marx’ın tek doğru yorumu”, “liberalizmin tek doğru biçimi” v.s.) savunulabilir. Ve ne yazık ki, memlekette olan tam da bu… Monistten geçilmiyor. Bu yazı, onlar için yazıldı.


Yazının merkezi sorusu şu olacak: Bir metni kapatabilir misiniz? Metnin bütün anlamlarını ortaya çıkararak, muhtemel okumaların -dışarıda bir tane bırakmamacasına- hepsini tüketerek, o metnin herkes için geçerli olacak tek bir okumasını yaparak bir metni kapatabilir misiniz? Örneğin bir Edip Cansever şiirini, her okur için geçerli olacak kertede tek bir anlama indirgeyerek kapatabilir misiniz? Tamam; şiir örneği belki çok da insaflı bir örnek değil. Çoğul okumaya açık olmayan bir metni zaten şiirden saymayız. (En azından ben saymıyorum; ama bu başka bir bahis!)

15 Mart 2011 Salı

BASKIN ORAN - Susurluk ve Ergenekon (13.03.2011)



Bir haftadır, “Aman, Ergenekon Susurluk’a dönüşmesin” uyarıları var. Susurluk, dağ gibi bir rezalet olduğu halde, davası miki fare doğurmuştu. Ama esas kastedilen o değil. Ülkeyi Derin Devlet’ten arındırabilecek böylesine muazzam bir olanağın bir biçimde karikatürleştirilerek unutturulması kastediliyor. Ergenekon da öyle olmasın, deniyor. 



(ARINMA FIRSATI)
3 Kasım 96’da Susurluk civarında bir Mercedes bir kamyona arkadan toslayınca, Derin Devlet-Mafya yelpazesi açılıverdi. Nasıl günümüzdeki generaller, gün gelip de darbeden yargılanacaklarını akıllarının ucuna bile getirmedilerse, o zaman da böyle bir enselenmeyi ilk defa yaşayan Derin Devlet’in feleği şaşmıştı. Bu şaşkınlık, bu pisliğin temizlenmesi için bulunmaz nimetti. Eğer olay derhal usulünce magazinleştirilip yozlaştırılmasaydı, tabii. Öyle bir yozlaştırma ki, ana çekirdeği askerden oluşan Derin Devlet’in yediği bu darbe, dört ay sonra askere hükümeti düşürme olanağı verdi! 

30 Nisan 2010 Cuma

Paradise Lost - Faith Divides Us - Death Unites Us (2009) [eleştiri]

Paradise Lost 2005 yılında çıkardıkları kendi adına taşıyan albümleri ile grubun asıl türü diyebileceğimiz gothic metal tarzına geri dönmüştü.  O dönem Evanescence gibi grupların gothic rock-metal’e alternative rock’tan aldığı etkilenimlerle yön vermesi, Paradise Lost’ta da bir etki yaratmış olsa gerek ki o albümde grubun daha eski albümlerinden çok farklı ve  alternative tarzlardan etkileniyormuşçasına bir gothic metal tarz vardı. Bunu yaparken de  grup aslında alternative rock’dan çok bir ara daha elektronik döneme girdiği synth rock döneminden yani yine kendisinden etkileri yansıtarak uzun süre ayrı kaldıkları gothic metal’e merhaba demişlerdi. Ardından gelen “In Requiem” ile bir önceki albümdeki metal köklerin Doom yönünü arttırarak devam eden grup artık metal’in sarp yollarına geri döndüğünü haykırır gibiydi. Bu albumle de  vokalleriyle, gitarlarıyla bir önceki albümde de olan synth rock etkilenimlerinin getirdiği  ambient havadan uzaklaşıldığı, şarkı yapılarının karmaşıklaşmaya başladığı az da olsa belli oluyordu. Bu yönleriyle bir sonraki albümde  Paradise Lost’un artık girdiği Heavy Metal’in sarp yollarından geri dönmeyeceğini herkes kestirebilse de, bu yolda grubun nasıl ilerleyeceğini son albümlerdeki hızlı değişimlerden kestirmek zordu. Çıkardığı son albüm “Faith Divides Us – Death Unites Us”la da Paradise Lost dediklerimizi yani beklentilerimizi ve bekleyemediklerimizi yalanlamıyor. Diğer hiçbir albümü ile tam ilişkilendiremediğimiz bir metal albüm çıkarak albüm hakkında iki beklentimizi doğru çıkarıyor.

Albümün tarzından bahsedersek biraz.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Bana şans Dile (2001)

Filmin fikir veren DVD özeti:
--------------------------------------
İçe kapanık, iletişimsiz, sakar lise öğrencisi Bahadır bir sabah uyandığında dünyayı değiştirmeye karar verir. O sabah okula giderken beline taktığı tabancayla sınıf arkadaşlarını rehin alarak korkulu anlar yaşatacak olan Bahadır, onlardan hayatları boyunca kendilerini en çok yaralayan anılarını anlatmalarını ister. Öğrencilerin anlattıkları hikayelerden yola çıkan “Bana ŞANS Dile”, aile içi şiddet, sevgisizlik, iletişimsizlik ve saptıkları yanlış yolları anlatan Aksiyon-Gerilim türünde bir film. Film boyunca annesi tarafından çocukluğunda dolaba kilitlenen ve karanlıktan korkan Çağlar, ünlü bir televizyoncu olmaya çalışan ve maddi durumu pek iç açıcı olmayan Ayşegül, şair olmaya çalışan romantik Behiç, satanist gruplara katılan Serkan, otoriter bir babanın baskısından bunalmış Türker ve hiç anne sevgisi görmemiş Bahadır’ın öykülerini izleriz. Çılgın bir medya muhabirinin de kışkırtmasıyla çığırından çıkan olaylar, soğukkanlı davranmaya çalışan komiser ve öğretmenleri fazlasıyla zorlayacak, sınıf ve bahçedeki olaylar hiç beklenmedik şekilde gelişecektir.
----------------------------------------------------------------------------------------

itusozluk'e giri girmek niyetiyle yazmaya başlayıp daha sonra azcık ıkınayım toparlayayım da ilk film eleştirim olsun dediğim bi yazıyı buraya da koyayım dedim. buyrun:


Çağan ırmak'ın hayatı boyunca üstünden ismini silmek isteyeceği ama hiç bi zaman yakasından sökemeyeceği ama neyseki pek bir kimsenin haberdar olmadığı geçmişinin utanç madalyası... aynı zamanda vizyona giren ilk filmi..


Filmin konusuna gelirsek; konu, amerikan filmlerinden araklama olsa da, kurgu'nun itiraf üzerine kurulmuş olması filme sanırım orjinallik katıyor. fakat, o ne karakter analizi ve o ne diyaloglar..şüphesiz tam dalga geçilecek cinsten.